
Bu ara yine bunalmış durumdayım. Nil' in sonsuz hareketi, ağlamaları beni çok yoruyor. Neyse ki Nil büyüdükçe babasıyla olan paylaşımları artıyor da biraz yetişebiliyorum. Günde sadece bir saat bırakabileceğim bir yer olmasını çok istiyorum, ama yok. Ancak önceden programlanan zorunlu zamanlarda olabiliyor.
Bir de giderek köreldiğimi hissediyorum artık. Mimarlığa dönüş konusundaki umutlarım giderek azalıyor. Maalesef uzak kaldıkça dönüşün zor olduğu bir mesleğim olduğunu düşünüyorum. Çalışmayı özlüyorum, Nil' le nasıl çalışırım bilmiyorum. Herkes nasıl çalışıyorsa öyle aslında. Ama işte, hiç bırakamayacakmışım gibi geliyor. Bir de bu düşüncelerim var.

Oturma/dikiş odama yeğenden kalan park yatağı kurduk, ben gündüz dikiş dikerken Nil hanım da yanımda oynasın diye. Önceden yere bırakıyordum ama artık arkamı döndüğümde odadan çıkıp gidebiliyor, kablolara ulaşabiliyor veya pedalın üzerine gelip oturabiliyor, o yüzden böylesi daha güvenli. Zaten bir saat bile ancak oynuyor, sonra sıkılıyor başka şeyler yapıyoruz. Bu şekilde bir leopar, bir çizgili parçayı bitirdim. Saks mavi bir parçayla da uğraşıyorum hala.

Kayınvalidemlerin Assos'tan getirdiği beş kilo domatesi çiğden rondodan çekip poşetlere koydum. Kışlık hazırlık yaptım.

Yine Nil hanım' a salonda da yer açtım. Koca orta sehpayı kör köşeye sığdırdım.

Bir süredir halıyı kaldırmıştık, çok yünlü diye. Vazgeçip tekrar serdim.
Bunların dışında bilgisayarı yeniliyoruz o yüzden bazı programlarım yok, onlarla da uğraşmam lazım.
Bir de haftaya bir şey var : Beni okuyanların çoğunun işine yarayacak bir şey. Yine ben anlatacağım. Şimdilik bu kadar bu bilgi, güzel bir şey olacak.